22 Şubat 2017 Çarşamba

En iyi versiyonunuz


Önceki yazımda size motivasyondan bahsetmiştim. Motivasyon kaynaklarımdan birinin de ivme olduğunu, ileri gittiğimi görmenin beni daha da motive ettiğini söylemiştim. Uzun zamandır, kendimi ne konuda geliştirmek istediğim ve ileride kendimi nerede görmek istediğim konusunda düşünüyordum. Tatil boyunca ise kendimi geliştirmeye yönelik adımlar atarken bazı faydalı noktaları farkettim. Bu noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlki, (bence) bizi neyin heyecanlandırdığını, neyin mutlu ettiğini keşfetmemiz aslında. Hayatımın her dönemecinde hatırladığım, bana çok anlamlı gelen bir cümleden yola çıktım; "There are no set rules in life" yani "hayatta kesin kurallar yoktur" Dolayısıyla hayat bir seçimdir ve başlıkta belirttiğim gibi, kendinizi geliştirmek birine benzemek değil; kendinizin en iyi versiyonu olabilmek anlamını taşır.

Gelişmenin dışarıdan gelen faktörlerle sağlandığını düşünüyorum. İnsan her ne kadar kendi içinde bir şeyleri keşfedebilse de bunu genellikle dış faktörlerin tetiklemesiyle yapar. Gittiğiniz okul, bulunduğunuz çevre, dinlediğiniz müzikler, okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler, belki de yaptığınız spor dalı... Kısacası zihninizin beslendiği kaynaklar sizin gelişiminizi belirler. Burada ise sorumluluğu çevreye atmayı pek de doğru bulmuyorum. Çünkü bu çevre, sizin talebinizle şekillenir. Dinamiktir. Özellikle de bunu keşfettiğinizde, artık sorumluluk tamamen size ait olur. 

Peki, ilginiz olan alanı buldunuz ve çevrenin önemini de fark ettiniz. Gelişmeniz için gerekli faktörleri nereden bulacaksınız? Araştırarak keşfedeceksiniz. Yararınıza kullandığınızda sizin için derya deniz olan, internet denilen bir kaynak var. İnternetin en sevdiğim yanı ise dünyanın diğer tarafındaki insanların bile yazdıkları yazıları okuyabilmek, konuşmalarını dinleyebilmek. Bu dediğim, bu özelliği kullanmayanlara basit gelebilir; şöyle açıklayayım. Ben sömestr tatilim boyunca okuduğum kitaplara, enstrüman çalışmalarıma ek olarak youtube izledim. Sadece Ted Talks videoları değil, aynı zamanda kişisel kanalların videolarından da çok büyük kazanımlar edindim. (İngilizce kanallar izlediğim için dilime de çok büyük katkısı oluyor.) Hatta size beni çok şaşırtan bir keşfimden bahsetmek istiyorum. Kişisel gelişim videolarını izlerken, karşıma önerilerde bir video çıktı. "..highly sensitive person.." Daha önce karşılaşmadığım bir kavramdı, tıkladım ve izledim. (Kısaca özetleyecek olursam: videoda dünyadaki insanların %15/20 civarının aşırı hassas başlığı altında sıralanabilecek bazı ortak ve belirgin özellikleri olduğu anlatılıyor.) Anlatılan "semptomların" :) kendimde de olduğunu farkettiğimde, bilgi kutucuğundaki teste tıklayarak "highly sensitive" olup olmadığımı görmek istedim. Ve sonuç ciddi bir rakam farklıyla, gerçekten hassas olduğumu gösterdi. Bu arada, dünyada bu kişiler %20 oranındaysa muhtemelen bu yazımı okuyan her beş kişiden biri de benim gibi aşırı hassas kişilerden oluşuyor. Onun için size bu konuda hemen kısa bir özet geçip yazıma devam etmek istiyorum.   (İlgilenmeyenler sonraki maddeye atlayabilir) Aşırı hassas olmak, aslında enerjiyle tarif edilen bir durum. Yani enerjiye hassasiyet de denebilir. Çok ışıklı, çok gürültülü ortamlardan; kalabalık, avm gibi mekanlardan rahatsız olmak gibi özellikleri var bu hassas insanların :) Yediği yemeklerden(veya açlıktan), çevresindeki insanların modundan güçlü derecede etkilenmek, birden fazla işi aynı anda yapmakta zorlanmak, işini yaparken biri tarafından gözetlemekten işini yapamayacak kadar rahatsız olmak vs. gibi... Bu liste uzayıp gitmesin, ben size (bize) güzel haberi vereyim: bu "hassas" kişiler çok detaylı ve dikkatli düşünüyor; sanata çok yatkın oluyormuş. Kendine yönelmeyi ihtiyaç haline getiren, iç dünyalarıyla genellikle konuşma halinde olan kişiler... Onlar için iç dünyalarına olan ilgileri/kabulleri dış dünyalarından daha önemli olduğundan, dış dünya tarafından onaylanmayı pek de umursamayan kişilermişiz. (Detaylı bilgi için aşağıya çeşitli linkler bırakacağım)

Keşfettiğim bir başka yol ise okumak... Elinize kitap alıp okumanızdan bahsetmiyorum. O da yapılmalı tabiki ama okumanın tek anlamının, sadece kelimeleri seslendirmek olmadığını fark etmek önemli. Mesela insanları okuyun, tespitler yapmaya çalışın. Bazı şeyler görerek, gözlemleyerek öğreniliyor. 

İnsanlar demişken, mutlaka tecrübelerden faydalanın. Ben okulumdan tutun hobilerime kadar, hatta kişisel hayatıma kadar her konuda insanların tecrübelerinden faydalanmayı asla ama asla hafife almam. Bu herkesin her dediğini yapın demek kesinlikle değil. Sadece dinleyin, fikirlerini sorun. Kararınızı verin. Çok yakından tanıdığınız, güvendiğiniz özellikle de yaşça sizden büyük bazı kişileri referans alabilirsiniz. Unutmayın, bu hayatı bir kere yaşıyoruz. Ve ben bu durumda yanlış yapıp bedelini ödemektense bedeli öngörülebilen zararlardan kaçınmayı tercih ederim. Bu sadece olumsuz birşey olmak zorunda da değil. Bilmediğiniz bir yöntemi, mesela "biyolojiye nasıl çalışmalı" sorusunu -bence- ilk olarak gidip biyoloji öğretmeninize sorun. Bana da soruyorsunuz, (elbette sorabilirsiniz, zaten bu blogun amacı tecrübe ettiğim konularda kişisel deneyimlerimi paylaşmak) ancak işi öncelikle uzmanına sormak her zaman en iyisidir diye düşünüyorum. :)


Umarım işinize yarayabilecek, sizlere küçücük de olsa bir ilham verebilecek noktalara değinebilmişimdir. Tıp ve öğrencilikle ilgili bütün sorularınızı ve yorumlarınızı aşağıya yazabilirsiniz. Sevgiler :)


Not: Mobil uygulamada gözden kaçabilmesine rağmen sitenin başında kategoriler var. Tıbbiyeli arkadaşlarım için yazdığım yazılar ile tıp öncesi (lise dönemindeki) arkadaşlara yazdığım yazıları bu şekilde ayırdım. İlgilendiğiniz kategorilere tıklayarak daha kolay bir şekilde yararlanabileceğiniz yazılara ulaşabilirsiniz.

Dr. Elaine Aron tarafından hazırlanan kişilik testi için buraya tıklayabilirsiniz.
Bu konuda Türkçe detaylı bilgi ve testin Türkçe'ye çevrilmiş hali için buraya tıklayabilirsiniz.
Bahsettiğim video için buraya tıklayabilirsiniz.