31 Ağustos 2016 Çarşamba

Zaman Yönetimi

Tıp okuyanlara en çok yöneltilen sorulardan biri, "Sosyal hayata zaman ayırabiliyor musun?" Bu nedenle bugün nasıl birçok şeye zaman ayırabileceğinizi özetleyerek paylaşmak istiyorum.

1.Bir ajandanız olsun. Bazen arkadaşlarımla yaptığım planları "Ajandama yazayım." dediğimde esprili olarak söylesem de aslında bir amaç için yapıyorum. Çünkü işlerinizin sayısı, bunları yapmanız gereken özel zamanlar, sıralama derken; zaten gün içinde birçok bilgiyle uğraşan beynimizi bir de büyüklü küçüklü işleri sıralamak için yoruyoruz. Ajandaya yazdığınızda, aklınızda tutmanıza gerek kalmıyor.

Ajandanıza her şeyi yazın. Okula gidiş saatiniz, laboratuvar dersi gibi mutlaka orada olmanız gereken dersler veya mutlaka katılmanız gereken teorik dersler, hobileriniz, yemek yapacağınız saat vs. Aklınıza ne gelirse. Sonra bunlara bir zaman aralığı verin. Yapacağınız işe onu tamamlayabileceğiniz minimum zamanı tanıyın. Bir işe ne kadar fazla zaman tanırsanız o kadar uzar.

2.Geç kalmamayı alışkanlık edinin.
Tabiki kimse isteyerek bir yere geç kalmaz. Fakat gideceğiniz yere orada olmanız gereken saatte gitmeye çalışmak yerine 10 dakika önce giderseniz, aslında zamanında gitmiş olursunuz.

3.İşleriniz çoksa önem sırasına koyun. Size faydası olan ve acil işleri hemen yapın. Acil olmayanlar için bir gün ve saat belirleyin. Size faydası olmayan işleri başkasına yaptırmaya çalışın :)

4.İşlerinizi maksimum verimde yapmaya çalışın.
Önemsiz birşey yapıyorsanız bu esnada başka bir şey yapabilirsiniz. Yemek yaparken müzik dinlemek gibi. Sevmediğiniz bir işi yaparken sevdiğiniz bir şeyi ekleyebilirsiniz.

5.Çalışma sisteminizi planlı bir şekilde oturtmuş olmanız, zaman yönetiminizi gerçekleştirebilmek adına çok büyük önem taşıyor. Onun için not hazırlama, not tutma ve çalışma sistemimle ilgili bir yazı istiyorsanız bana bu isteğinizi bildirin :)

6.Yollarda geçen zamanı kullanın. Eviniz okulunuza uzak olabilir. Bu zamanı iyi değerlendirmenin kazanımları sizi şaşırtacak! Metroda, otobüste özellikle sözel konularda (lisedekiler biyoloji, tarih gibi kayıtlar yapabilir) önceden kendi sesinizle yapmış olduğunuz ses kayıtlarını dinlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Ayrıca flashcardlardan da yararlanabilirsiniz.

7.Hobilerinizi, yapmak istediğiniz eğlenceli şeyleri belirleyerek bunlar için uygun zamanı bulun. Sınav çalışmanızla bunları harmanlayın. Sınava bir hafta kala gece gündüz çalışmaktansa, komitenin ilk gününden çalışmaya başlarsanız sınava son üç gün kala bile istediğiniz konsere gitme şansınız olacak. (Sınıf birincisi olmak isteyenler için geçerli değil.)

8.Hayatın ve kendinizin farkında olun. İsteklerinizin farkında olun. Hangi işi-hobiyi yapmanın sizi ne kadar mutlu edeceğini kısa ve uzun vadede hesaba katın. Seyahat etmeyi seviyorsanız sınav çıkışlarını mutlaka değerlendirin. Müzikle uğraşıyorsanız yine düzenli bir şekilde ilgilendiğinizde hem stresiniz azalır hem kendinizi bu alanda geliştirmiş olursunuz.

9.Son olarak, üniversitelerde ders programı genelde yıllık olarak açıklanır ve bu plana uyarak ilerler. Senenin başında bu programa bakarak sene içinde hangi tarihte ne kadar çalışmanız gerektiğini görebilir, çalışma harici planlarınızı programa uygun olarak yapabilirsiniz. Ayrıca uçak biletlerinizi bu tarihlere göre önceden alırsanız, indirimleri yakalamış olursunuz :)

Dolu dolu bir yıl geçirmeniz dileğiyle!
Sevgiler.




24 Ağustos 2016 Çarşamba

Histoloji'ye nasıl çalıştım?



Merhaba arkadaşlar,

Tıp fakültelerindeki program farklılıklarından dolayı,  hangi dönemde bu dersi göreceğinizi kesin olarak söyleyemesem de genellikle bir ve ikinci dönemde öğrenilir histoloji. Bizim okulda ilk ve ikinci dönem, diğer konularla paralel şekilde görüldü. Şimdi sizlere bu derse nasıl çalıştığım ve hangi kaynaklardan yararlanabileceğiniz hakkında bilgi vermek istiyorum.

Genel olarak, hangi derse çalışırsanız çalışın; gitmeden dersi mutlaka gözden geçirin. Bu size derste verimli olmanız açısından çok büyük fayda sağlar.

 Histoloji teorik ve pratik kısımdan oluşan bir ders. Yani dersin bir kısmı amfide, bir kısmı laboratuvarda işleniyor. Bunun için ayrı ayrı yöntemlerle değerlendirmekte fayda var.

Histoloji dersine gireceklere bir tüyo! Histo- doku demektir. Yani histoloji doku bilimi. İlk ders sorulur! :)

Şaka bir yana bu küçük örnek de aslında sandığınızdan daha büyük bir tüyo. Çünkü derse hazırlanırken derste sorulabilecek soruları tahmin etmeye çalışır ve cevaplarını öğrenirseniz, hocanız sorduğunda cevaplarsanız, hem derse olan dikkatinizi yüksek düzeyde tutmuş olursunuz hem de motivasyonunuz artar. Yanlış cevaplar vermekten korkmayın, en kötü ihtimalle hep beraber gülersiniz. :)

Peki, derse hazırlandık. Programda yazan, işlenecek konuyu gözden geçirdik; küçük notlar aldık. Sonrasında derste iyi bir şekilde hocanızı dinlemeniz gerekiyor tabiki. Bu esnada size tavsiyem, hocanızın önem verdiği kısımları başlıklar halinde küçük küçük not almanız. Herşeyi yazmaya kalkmayın, çünkü bu pek mümkün olmayacak. Konular yoğun ve hızlı işleniyor. Ayrıca her türlü ayrıntılı bilgiyi textbooklardan bulabilirsiniz.

Textbook demişken, bence histolojide resimli bir textbook çok gerekli. Satın almak zorunda değilsiniz. Ben kütüphaneden farklı farklı yayınları ödünç alarak uzun süre kullandım. En beğendiğim histoloji kitabı öğrencilerin deyimiyle, Ross. Aşağıya kapak fotoğrafını bırakıyorum. Dilerseniz alabilirsiniz. Pdf şeklinde tıp kitaplarını bulmak mümkün fakat ben bu seçeneği çok kullanışsız buluyorum. 

Dersin önemli kısımlarını not aldıktan sonra ilgili konuya buradan çalışabilirsiniz. Not tutma, textbook ile çalışma uzun bir konu olduğu için ben bu konuya başka bir yazımda değinmek istiyorum. Çalıştığınızı varsayarak ikinci aşamaya geçiyorum. Yani laboratuvar dersine. (Bundan sonra Lab şeklinde kısaltacağım.)

Lab’a gitmeden zaten teorik derse çalıştığınızdan ders çok daha anlaşılır olacak. Hocanız öncelikle size preparatları ve konuyla alakalı önemli yapıları gösterecek. Sınavda ise mikroskopta gördüğünüz resimler, oradaki önemli karakteristik yapılarla birlikte sorulacak. Onun için hedefiniz anlamak, öğrenmek olsun. Fotoğrafta gördüğünüz gibi mikroskopun -gözle baktığınız kısımdaki- lenslerine telefonunuzun kamerasını dayayarak fotoğraf çekebilirsiniz. Önemli yapıları çekmeyi ve snapchat gibi uygulamalarla çizip önemli yapıların isimlerini yazmayı unutmayın. Ayrıca kendi okulunuzda olan sınav sistemini hocalarınıza sorabilirsiniz. Ama benden bir tavsiye, sadece sınavlar hakkında ve çok sayıda soru sormayın bazı hocalar bundan hiç hoşlanmaz.

Ayrıca, telefon uygulamaları kullanabilirsiniz. Appstore veya Google Play’de histoloji için çok güzel mikroskop ve flash card uygulamaları var. Bunların en beğendiklerimin bir listesini yapıp ileride yayınlamayı düşünüyorum.
En önemlisini ise sona sakladım! Resim çizin! Histolojide çizmek çok önemli. Burada dikkat edeceğiniz nokta, birinin çizimini kopyala yapıştır yapmaktan ziyade kendi öğrendiklerinizi çizmek ve çizemediklerinizi sormak. İnternetteki örneklerden tabiki yararlanabilirsiniz fakat sonunda çıkan eser, sizin eseriniz olsun.

Umarım keyifli ve verimli bir yıl geçirirsiniz. Sorularınızı ve yorumlarınızı paylaşmaktan lütfen çekinmeyin.

Tekrar görüşmek üzere!

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Fizik dersine nasıl çalışırdım?


Merhaba arkadaşlar,

Öncelikle tüm güzel yorumlarınız için, gönderdiğiniz güzel mesajlar için sizlere çok teşekkür ediyorum. Özellikle lisedeki arkadaşlarımdan fizik, kimya, biyoloji gibi derslere nasıl çalıştığım sorusunu almaktayım. Bugün sizlere fizik dersi için öz ve verimli olacağına inandığım şekilde, lise yıllarında uyguladığım yöntemlerden bahsedeceğim. Umarım sizler için faydalı olur. :)

Fizik herkesin bildiği gibi çok zorlanılan bir derstir. Hatta benim dönemimde Türkiye ortalamasına göre en az netin yapıldığı ders fizik dersiydi. Bunun öğrencileri çıkmaz bir önyargıya sürüklediği kanaatindeyim. Onun için ilk tavsiyem fiziği “başaracağım” ilkesiyle çalışmaya başlamak.

Yöntem olarak ise 9 ve 10. Sınıfta izlediğim yol ispat yöntemiydi. İspat yöntemi dediğim şey, aslında lisedeki fizik hocamızın bize alıştırdığı ve her ders yapmaya çalıştığı bir şeydi. Zamanında çilesini çekmiş olsam da sonunda katkısı bir o kadar güzel oldu. Dilerseniz bunu biraz daha ayrıntılı açıklayayım.

Fizikte bildiğiniz gibi temel kanunlar, formüller var. Bazı formüller ise birkaç veya üç beş formülün bir araya getirilip, bir formülü diğer formülün yerine yazmak suretiyle oluşturulan şeylerdir. Yani bir formülde kütleyi denklemde yalnız bırakıp diğer formülün içine yazmaktır. Bu şekilde çok karmaşık formülleri bile kanıtlayabilirsiniz. Bunu yapmak öncelikle elinizdeki “formüllerin” uzaydan gelmediğini, gerçek şeyler olduğunu anlamanızı sağlar. Aynı şekilde ezberlemeniz gereken formül sayısını azaltır. Örneğin ben, fizikte bütün formülleri ezberlemezdim. Temel formülleri ezberleyip sorularda mantık yürüterek bu formüllerle oynardım. LYS bildiğiniz gibi, ne çıkacağı belli olmayan bir sınav. Ama genel olarak gördüğüm, öğrencinin yorum ve konuyu kavrama düzeyini ölçüyor. Bu durumda bizim formül ezberlemekten ziyade, bu formüllerin nerelerden geldiğini anlamamız gerek.

İspat yöntemi ile çalışmaya karar verdiyseniz son olarak şu noktaya değinmek istiyorum. Ter dökmeniz gerekecek. Çünkü hatırladığım kadarıyla, bir formül üzerinde kimi zaman bir saat kimi zaman iki saat çalıştığımı biliyorum. Fakat amacımız anlamak olduğu için harcadığımız bu zamanın getirisi daha büyük olacaktır.

Fakat son sınıfa geldiğinizde iş biraz değişiyor. Kısıtlı zamanınız olduğunu ve çok konunuz olduğunu biliyorum. Onun için size ispat yapın demeyeceğim. Ama en azından zor ve uzun soruları, önce çözümlü sorularla sonra kendiniz deneyerek çözerseniz yine verim alacağınızı düşünüyorum. Ben lise yıllarında çok az fizik sorusu çözmüşümdür. Ama zor sorular çözmüşümdür. Bunu kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle fizik dersinde amacınız asla “kitap bitirmek” olmasın. Amacınız zor, kaliteli, karmaşık sorular çözmek olsun. Ve ilk basamaklarda kendinize zaman tanıyın. Bir soruyu yarım saatte kırk dakikada çözdüğümü hatırlıyorum. Hatta sinirlenip ağladığımı bile… Şuan çok komik geliyor ama ben o soruları o şekilde çözmemiş olsaydım, “çekirdek çıtlatır gibi” test yapraklarını çözüp çözüp atsaydım, yorum ve işlemin bir arada olduğu soruları sınavda çözemezdim.

Son olarak, LYS'de çok abartılı sayıların verilmediğini unutmayın. Piyasadaki bazı kitaplar sayıları abartır. Fakat LYS için önemli olan konuları yeterince anlamış ve bilgiyi yorumlayabiliyor olmanızdır.

Hepinize başarılar dilerim.

Tekrar görüşmek üzere!


18 Ağustos 2016 Perşembe

Tıp fakültesinde iki farklı çalışma tarzı


Merhaba arkadaşlar,

Kendi deneyimlerimden ve gözlemlerimden yola çıkarak bugün sizlere tıp fakültesindeki çalışma tarzlarından bahsetmek istiyorum.

Ben genel olarak çalışma tarzlarını ikiye ayırıyorum. Birincisi öğrenme odaklı, ikincisi ise sınav odaklı. Bu iki çalışma maalesef birbirlerinden biraz farklı teknikler gerektirmekte ve size katkıları farklı şekilde olmaktadır.

Öğrenme odaklı çalışmak ne demek?

Öğrenme odaklı çalışmak, adından da anlaşıldığı gibi amacı sınav kaygısı olmadan öğrenmek olan çalışma stilidir. Özellikle yurtdışındaki öğrencilerin bu çalışma sistemiyle çalıştıklarını görmekteyim. Bunu tıp fakültesine uyarlayacak olursak, textbook ile çalışmak diyebiliriz. İş sadece textbook ile kalmıyor tabiki. Videolardan, görsel içeriklerden, atlaslardan, telefon ve tablet uygulamalarından yararlanmak sizlerin elinde. Bu kaynaklara ileriki yazılarımda detaylıca değineceğim.

Peki, gelelim komite sorularına…

Bu anlattığım yöntemler, sizlerin daha keyifli çalışarak öğrenmenizi ve konuyu güzel şekilde özümsemenizi sağlayacaktır. Fakat şunu unutmamak lazım. Tıp fakültesinde ders yoğunluğu çok fazla. Yani bu bahsettiklerim ütopik olarak mükemmel olsa da her dersin her konusuna bu şekilde çalışmak gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Çünkü zamanınız yetmeyecek. (Denendi) Ayrıca siz ne kadar bir dersi bilirseniz bilin, hocanızın size her şeyi sorma hakkı var. Bu soru konuyla alakasız sayılabilecek, hocanın canının istediği bir soru da olabilir. İtiraz etme hakkına sahip değiliz…

Onun için burada ikinci bir yol olan sınav odaklı çalışma devreye giriyor.

Sınav odaklı nasıl çalışılır?

Maalesef, ülkemizde bir çok tıp fakültesi öğrencisi sadece sınavları geçmek amacıyla ezber yapıyor. Önceki senenin çıkmış sorusunu ezberleyip, derslerde yapılan sunumlardan sadece soru değeri olanlara çalışıp çok yüksek puan alanlar var. Slayt ezberlemenin yanlışlığı bir tarafta, textbook okumanın sınav için yeterli olmaması diğer tarafta…

Gelelim çözüme. İkisini de denemiş biri olarak, size dengeli bir yol izlemenizi tavsiye ediyorum. Sadece textbook okumak da yetmez, sadece soruları çözmek de. Özellikle komite başlarında ve konuları yeni öğrendiğiniz dönemlerde textbook üzerinden, öğrenme odaklı yolu tercih ederseniz hem komite başında konuyla ilgili temel bilgileriniz oturur hem de konuya ısınmış olursunuz. Bunun haricinde sınava en geç 10 gün kala sınav odaklı çalışmaya başlamanız gerekiyor. Yani önceki dönemin sorularına bakmanız, hocaların sorma ihtimali olan yerleri tespit edip sınava hazırlanmanız; maalesef biraz ezber yapmanız gerekiyor.

Herkese başarılı bir yıl diliyorum,
Tekrar görüşmek üzere.

16 Ağustos 2016 Salı

Hoşgeldin tıbbiyeli!


Merhaba arkadaşlar,

Tıp fakültesine yeni başlayacaksanız, bu yazıyı dikkate almanızı ve unutmamanızı tavsiye ederim. Size “en, en, en…” başta, şuanda ülkemizdeki tıp fakültelerinde en acı şekilde sonuçlarını gördüğüm bir durumdan bahsetmek istiyorum. Yarış. Arkadaşlar, Türkiye genelinde sistem gereği birbirinizle yarışarak buraya geldiğinizin farkındayım, ben de öyleyim. Fakat artık tıp fakültesindesiniz ve okuyup mezun olacaksınız. Birinci de mezun olacak, sonuncu da. Sizin 60 veya 80 almanız sadece sizi etkileyecek. Kendinize odaklanın. Onun için insanlarla yarışma psikolojinizden en kısa sürede uzaklaşmaya çalışın derim. Arkadaşlarınıza faydalı olun ki onlardan fayda görün. Onlara bir şeyler vermezseniz bildiğinizi onlarla paylaşmazsanız da karşılık beklemeyin!

Buraya dinlenmeye gelmediğinizi biliyorsunuz. LYS’ye ne kadar emek verdiyseniz, aynı şekilde komitelerinize, finallerinize de o kadar emek vermeniz gerekiyor. Bunun bilincinde olun ve psikolojik olarak kendinizi hazırlayın.

Psikoloji demişken, tıbbı sanırım bir çoğunuz isteyerek seçti. Aile zoruyla veya çevre baskısıyla seçmemeniz gerektiğini tercih zamanında belirtmiştim. Onun için şuan istediğinizi varsayıyorum. Bu sizin sevdiğiniz, tutku duyduğunuz bir alansa bu alanda çalışmak sizi mutsuz etmemeli. Uykunuz gelebilir, dikkatiniz dağılabilir, yorulabilirsiniz; insanız. Ama bu anlarda hep şu gerçeği hatırlayın; “Buraya isteyerek geldim.” “Bu işi seviyorum, tıbbı seviyorum, tıp öğrencisi olmayı seviyorum.”

Tabiki bütün tıp hayatınızı sadece çalışarak geçirmeyeceksiniz. Geçirmeyin zaten! Çünkü şu bir gerçek ki bu meslek hayatınızın sonuna kadar sizinle gelecek. Türkiye’deki eğitim üzerinden konuşacak olursam; 6 sene tıp eğitimi, 4-5 sene uzmanlık eğitiminden bahsediyoruz. Bununla da kalmıyor. Her gün yeni tedavi yöntemleri, yeni ilaçlar, yeni teknikler ortaya çıktığından sürekli kendinizi geliştirmek, okumak ve öğrenmek zorundasınız. Yani tıp öğrenciliğiniz hayat boyu sürecek.

O zaman ne yapalım? Bunu bir yaşam tarzına dönüştürelim derim. Hayatınızda yapmak istediğiniz, yapmakta olduğunuz şeyleri düşünün. Ve kendinize belli alanlar belirleyin. Size önceki yazılarımda “hobileriniz olsun” demiştim. Bunları belirlediyseniz bu konuda harekete geçin. Doktor mu olmak istersiniz; yoksa okuyan, seyahat eden ve yeni yerler keşfeden, sanattan anlayan, kalemi güçlü, yabancı dil bilen, spor yapan bir doktor mu? Birincisinin de örneğini gördüm, ikincisinin de. Ama en çok ikincisini gördüm; ve olmak istediğim, çaba gösterdiğim şey bu. Çaba demişken, bu kelimeyi es geçmemek lazım. Zira başta anlattığım çalışma noktasına tekrar döndürüyor bizi. Olmak istediğiniz kişi olmak için, çaba göstermeniz terlemeniz gerek. Bunu kabullenin ve tutkuyla yapın.

Size söylemek istediğim o kadar çok şey var ki… Bu isteğimse aslında burada bahsettiğim şeyleri deneme yanılma yoluyla yapmış olmamdan kaynaklanıyor. Deneme- yanılma derken, bir senem yanılma yöntemiyle geçti. Onun için bunları önceden bilmenizi ve benim yaptığım yanlış çalışma metodlarına kendinizi kaptırmamanızı diliyorum.  Ama aceleyle, yüzeysel bir şekilde anlatmak istemiyorum. Ders ders, özenerek hazırlamak istiyorum. Gelecek yazımda genel olarak  tıpta yapılan öğrenme/ezberleme tarzlarından; bunların farklarından, avantaj ve dezavantajlarından bahsetmek istiyorum.

Tekrar görüşmek üzere, tutkuyla kalın!
 

12 Ağustos 2016 Cuma

Hazırlık sınıfı ve muafiyet


Merhaba arkadaşlar,

Öncelikle üniversiteye yerleşen tüm arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Bugün sizlere üniversite hazırlık muafiyet sınavı ve hazırlık eğitimi hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

Hazırlık okuyup okumamakta kararsız kalan arkadaşlarım,
Hazırlık okursanız o dönemde ne yapacağınızı planlamalısınız. Eğer yurtdışı imkanlarınızı araştırıp, değerlendirirseniz bu sene size çok şey katabilir. Fakat hazırlık okuyan bazı arkadaşlarım hazırlık döneminde sadece İngilizce derslerine girip dinlendiklerini belirtmişti. Bu sizin için biraz zaman kaybı olabilir. Bir de dil düzeyinizle alakalı bir durum. Kendinizi yetersiz buluyorsanız mutlaka okuyup dili geliştirmeniz ileride faydalı olacak. Fakat tıp okuyanlar şu konuda dikkat etmeli; okulunuz hazırlık döneminde akademik İngilizce dersi veriyor mu bunu iyi araştırın. Eğer vermiyorsa hazırlık okusanız dahi tıp okurken zorlanma ihtimaliniz yüksek.

Okumaya karar verdiyseniz, dille ilgili araştırmalar yapıp bu konu üstünde durmanızı, mümkün olduğunca o seneyi dolu geçirmenizi öneririm.

Hazırlıktan muaf olmak istiyorsanız da işe muafiyet sınavını tanıyarak başlamalısınız.

Buraya tıklayarak muafiyet sınavı örneklerine ulaşabilirsiniz. Bu sınav 4 aşamalıdır. “Listening, reading, writing, speaking” aşamaları ile dil yeterlilik düzeyinizi ölçer.  Listening bölümünde size dinletilen parça hakkında soruları önünüzdeki kağıda yanıtlamanızı, reading bölümünde verilen okuma parçasını (yine kısıtlı sürede) okuyarak ilgili soruları cevaplandırmanızı, writing bölümünde size verilen bir konu ile ilgili bir kompozisyon yazmanızı, speaking bölümünde ise (genelde kura ile çekilen bir konuda) karşınızdaki hocalar ile konuşmanızı istiyorlar. AYBÜ'de 70 üstü almanız yeterli. Bu düzey uluslar arası düzeyde B2 seviyesine denk gelmekte ve bu seviye İngilizce tıp okumak için yeterli olmaktadır.
Sınav kulağa zor gelse de size kendi deneyimlerimden bahsetmek istiyorum…

 Ben zamanında İngilizce kursuna gitmeden kendi çabamla biraz İngilizce öğrenmiştim. Neler yaptığımı öğrenmek için önceki yazımı okuyabilirsiniz. (Buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz) Fakat bunun ne düzeyde olduğu hakkında bir fikrim yoktu. İngilizce bilen biriyle kusursuz olmasa da rahatlıkla anlaşabiliyordum. Fakat sınavlar hakkında yazılan yorumlar korkutucuydu. Geçemeyeceğimi düşünerek sınava hazırlanmadım. Fakat üst kurdan seneye başlayabilmek için sınava girdim. İki sınav vardı. Birincisi kurunuzu belirliyordu(kolay düzeyde test sınavı) ikincisi ise asıl muafiyet sınavıydı. Birincisinden 70 alırsanız muafiyete girmeye hak kazanıyordunuz. Ben sadece birincisine girmeyi düşünürken, sınava girdikten sonra kolay geldiğini farkettim ve 90 aldım. Bu notu almam beni düşündürdü, ve biraz da aile ısrarıyla muafiyet sınavına girdim. Onu geçebileceğimi gerçekten düşünmüyordum. Fakat sınavın ilk iki aşaması bittikten sonra onu da geçebileceğimi farkettim. Ve oradan da 85 alarak hazırlıktan muaf oldum. Size ne kadar üzüldüğümü anlatamam, dalga geçmiyorum.

Ben nasıl şimdi İngilizce tıp okuyacağım diye ağlamaya başladım. Gerçekten şaka yapmıyorum, gülerek hatırlıyorum. İlk sene çok zorlandım. Fakat şunu da belirtmek istiyorum, hazırlık okuyan birçok arkadaşım da zorlandı. Çünkü günlük İngilizce ve akademik İngilizce(tıbbi) çok farklı ve alışmayı gerektiriyor. Dolayısıyla seçim sizin. Eğer kendinizi geliştirebileceğiniz bir sene olacağına inanıyorsanız kesinlikle hazırlık okuyun, fakat geçmek isterseniz gerekli bilgileri aktardığımı düşünüyorum. Geriye sadece kelime öğrenmek ve biraz alıştırma yapmak kalıyor. Ayrıca reading kısmına çalışmak isterseniz Akın yayınlarının Reading Plus kitabını tavsiye edebilirim.

Tekrar görüşmek üzere! İyi çalışmalar!

9 Ağustos 2016 Salı

Yabancı dil öğrenmek!


Merhaba arkadaşlar,

Türkiye’de ortalama bir ortaokulda-lisede okumuş herkes bilir. İngilizce dersi demek, öğretmenin tahtaya çıkıp gramer anlattığı, artı eksi ve soru işaretinden oluşan formüllerin ezberletildiği bir ders demektir…Öncelikle burada asla öğretmenlerimizi suçlu bulmadığımı belirtmek istiyorum. Müfredatta okutulan kitaplardan ve sınıf mevcudunun çokluğundan kaynaklandığını düşünüyorum. Fakat sonuca gelecek olursak, senelerce İngilizce dersi görüp İngilizce konuşamayan insanlar olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek gerek.

Ben ilkokulda devlet okulunda okumuş, İngilizce'den nefret etmiştim. Ortaokulda burslu olarak bir özel okula geçmiştim, bugünkü İngilizcemi o gün öğrendiklerime borçluyum.

Peki fark neydi? Nasıl oldu da İngilizce'den nefret eden ben, bugün hala o günlerde öğrendiğim bilgileri kullanıyordum. Tıpla iç içe olduğum bugünlerde, beynin öğrenme şeklini öğrendikçe bunu kavrayabildim. Öncelikle burada okulları değerlendirmediğimi, metodu değerlendirdiğimi tekrar belirtmek istiyorum, zira lise eğitimim yine bir devlet okulunda devam etti.

Öncelikle dil öğrenmek için istemeniz gerekiyor. Zorunda kalmanız gerekiyor. Dilin bir ders değil, bir iletişim aracı olduğunu unutmayın. Anlamak istediğiniz veya anlamak zorunda olduğunuz bir kelime varsa onu öğrenirsiniz. Yani, yabancı biriyle diyalog kurmak burada bence en önemli nokta.
Beyin bilgileri anlamına göre kodlar. Bir paragraf okuduğunuzu düşünün. Okumayı bırakıp onu hatırlamaya çalıştığınızda kelimelerin sırasını mı yoksa paragrafın genel anlamını mı hatırlarsınız? Aynı şekilde kelimeleri öğrenirken de böyle öğreniyoruz. Çocukken bize masanın “masa” olduğunu defterimize on kere yazarak öğretmiyorlar. Cümle içinde, bağlamda biz o nesnenin “masa” olduğuna alışarak büyüyoruz. Gözlerinizi kapatın. Sesli olarak “masa” deyin. Aklınıza bir nesne olan masa mı geliyor, yoksa kağıda yazılmış “masa” harfleri mi?

Anadilinizi nasıl öğrendiniz? Önce duyarak, konuşarak. Sonra kurallarını öğrenerek. Gramer kurallarına elbette cümle kurmak için ihtiyacımız var. Fakat kuralları bilmek konuşmanızı tek başına sağlamıyor.
O zaman ne mi yapalım? Dili duyarak, anlamak isteyerek, konuşarak öğrenmeye çalışalım. Özel okuldan bahsetmiştim. Orada yabancı öğretmenimiz vardı ve onunla konuşurduk. Yabancı biriyle konuşmak için özel okula gitmenize hiç gerek yok. Yabancı bir arkadaş edinebilirsiniz, şiddetle tavsiye ederim.

Utanma meselesi var bir de. Sanki hepimiz anne karnında ingilizce öğrenmişiz gibi, ingilizcede en ufak hata yapan birini eleştirme alışkanlığımız… Bırakalım arkadaşlar bunu. Ben Türk milletimiz dışında bunu alışkanlık edinen başka bir milletten insanla karşılaşmadım. Bunu yapmak ne kadar yanlışsa, utanıp konuşmamak da o kadar yanlış bence. Türkiye’ye bir turist gelse, düzgün Türkçe konuşamasa ne düşünüyoruz? Neredeyse hepimiz sempatiyle yaklaşıyoruz. Kendinizi de öyle düşünün, o insan nasıl konuşmayı deniyorsa siz de her fırsatta gördüğünüz yabancı insanlarla konuşmaya çalışın. Sadece ingilizceniz gelişmeyecek; ülkeler hakkında bilginiz, genel kültürünüz, insanlarla iletişiminiz, bakış açınız da büyük bir yol kat edecek.
Tek çözüm elbette yabancı biriyle konuşmak değil. Aynı zamanda yabancı dizi, film izlemenizi; müzik dinlemenizi de tavsiye ederim. Ortaokulda -farkında olmasam da-ingilizcemin gelişmesine yaptığım en büyük katkı ingilizce şarkılara olan tutkumdu. Dinlediğim ve sevdiğim şarkıları defalarca dinler, sözlerine ve anlamlarına bakardım. Bu bir ev ödevi değil, meraktı. Altını çizmek istiyorum. Ve telaffuzum da duyduğum oranda gelişmişti.

 Aynı şekilde o zamanlar Lost dizisini izlerdim. (Doktor Jack Shephard idolümdü.:) ) Önceleri Türkçe altyazılı izlerdim, dil seviyem gittikçe ilerledi ve daha sonra İngilizce altyazılı izlemeye başladım. Yabancı dizi izlemeyi kesinlikle tavsiye ederim. Bu arada küçük bir tavsiye... "Breaking Bad" hayatımda izlediğim en güzel diziydi, öyle kalmaya da devam ediyor!
 
Sizlere dil öğrenmekte kilit rol oynadığını düşündüğüm püf noktalardan bahsetmek istedim. Umarım yararlı olmuştur. Yazım çok uzadığı için burada noktalıyorum. Bir sonraki yazımda hazırlık sınavı ile ilgili sorduğunuz sorulara, ingilizce tıp hazırlık sınavını atlama serüvenime değineceğim.

Tekrar görüşmek üzere…
 

7 Ağustos 2016 Pazar

Yaz tatilini nasıl değerlendirebiliriz?


Merhaba arkadaşlar,

Öncelikle yazımı biraz geciktirdiğim için sizlerden özür diliyorum. Sizlerin isteğiyle olmuş olsa da başta belirttiğim formatın biraz dışına çıktığımı farkettim. Bu da bende bir kafa karışıklığına sebep oldu. Sınavla ilgili sorularınızı yorum kısmına bırakırsanız elbette size dönüş yapacağım. Fakat daha fazla bu konuda yazmak istemiyorum. Bahsettiğim gibi, amacım tıp fakültesi ile ilgili yazmak. Fakat bu yazım, herkes için!

Yaz tatili, genelde en verimsiz geçen zamanlarım oluyor maalesef. Herkes için olmasa da çoğunluk için böyle olduğunu farkettim ve aslında görmeniz gereken başka seçenekleriniz de olduğunu bilmenizi istedim.

-Yaz tatilinin amacı öncelikle dinlenmektir. Sizin hem zihinsel hem fiziksel olarak bu tatile ihtiyacınız var. Uykunuzu iyi alın, beslenmenize dikkat edin. Lütfen bütün gün uyuyup hayatınızdan çalmayın.

-Dışarı çıkın, tatilde olduğunuzu farkedin.

-Bir insan sadece okuduğu okulla yetişmez. Kendinizi geliştirin. Kendinize has ilgi alanlarınız olsun. Neyi sevdiğinizi, ne alanda yetenekli olduğunuz için birçok şey denemeniz gerekebilir. Pes etmeyin. Bir şeyde yeteneksiz olmanız başka bir şeyde yetenekli olabileceğiniz anlamına gelir. :)

-İlginizi çeken konuları araştırın.  

-Enstrüman çalmak istiyorsanız ve kursa gidemeyecekseniz enstrümanınızı alıp youtube’nin karşısına geçebilirsiniz. Elinizdeki bağlama ise “bağlama nasıl çalınır”, gitar ise “how to play guitar for beginners” yazabilirsiniz. :)

-Dil öğrenin!

Ünlem koyuyorum, çünkü bence dil öğrenmek için en ideal zaman tatildir. (Bir sonraki yazımda dil öğrenmek ile ilgili, araştırma ve deneyimlerimden yola çıkarak bir yazı yazmayı planlıyorum.)

Daha önceden de belirttiğim gibi özellikle tıp okuyanlar için İngilizce bilmek çok önemlidir. Okullarımızda senelerce gördüğümüz İngilizce derslerinin, dil eğitiminin esaslarından uzak olduğunu herkes kabul etmekte. Onun için sizlere kendi çabanızla yapabileceğiniz şeylerden çok yakında bahsedeceğim.

-Fırsatınız varsa yurtdışına çıkın. Hibe alabileceğiniz programları araştırın. (Bu konuda çalışmalarım devam ediyor, onun için ileride bu konuya uzunca değineceğim.)

-Okuyun, kitapları okudukça daha çok seveceksiniz. Sevdiğiniz türü keşfedin.

-İleride olmak istediğiniz kişinin özelliklerini düşünün ve geleceğinize yatırım yapın.

-Yabancı dizi izleyebilirsiniz, ama benim gibi bağımlı olmayın. :)

-Ailenize ortak sorumluluğunuz olan konularda yardımcı olun.

-Sınava hazırlanıyorsanız çalışmak için en iyi dönem yaz tatilidir. Gitmek zorunda olduğunuz bir okul yok, yorulmayacaksınız. Dolayısıyla günü istediğiniz gibi planlayabilirsiniz. İnternet üzerinden konu anlatım videoları izleyebilirsiniz. Konuyu çok iyi öğrenmenin soru çözmekten daha önemli olduğuna inanıyorum.

-Üniversitedeyseniz; staj, dil ve meslekle ilgili araştırmalar ana başlıklar. Hepsini bir tatilde yapmak zorunda değilsiniz. Ben bu sene için bir tıbbiyeli blog açmayı tercih ettim. :)

-Unutmayın! Yaz bitmedi. Hala 42 günümüz var. Planlanmayan ve bir amaç dahilinde geçirilmeyen üç aydansa, bu 42 gün sizi bir adım daha ileriye taşımak için yeterli olabilir.

İyi tatiller!
 
 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

YGS-LYS'ye hazırlananlara tavsiyeler


Merhaba arkadaşlar,

Zaman çok değerli ve ben bunun farkındayım. Bu nedenle sizleri defalarca okuduğunuz şeylerle yormaktansa, sorduğunuz sorulardan da yola çıkarak, lise yıllarında işime yarayan naçizane tavsiyelerimi kısa kısa aktarmak istiyorum.

-Mutlaka sizi motive eden, gerçekçi ve inandığınız bir hedefiniz olsun.

-Çalışın, çok çalışın. Ne kadar çalışırsanız o kadar kardır. Unutmayın üniversite sınavı zekayı ölçmez, bilgiyi ölçer. Bunu da ancak çalışarak elde edebilirsiniz.

-Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Kimin ne kadar çalıştığını veya çalışmadığını bilemeyeceğiniz gibi bu size bir fayda sağlamaz. Biriyle kendinizi yarıştırırsanız onun önüne geçemez, hep onu yakalamaya çalışırsınız. Kendinizle yarışırsanız, hep kendinize galip gelirsiniz.

-Arkadaşlarınızla işbirliği içinde olun. Onlar sizin rakibiniz değil, arkadaşınız. Türkiye’de yaklaşık 2 milyon kişinin aynı sınava girdiğini unutmayın.

-Ertelemeyin, şimdi yapın.

-Öğretmenlerinize güvenin, her tavsiyeye önem verin. Bazen sınava hazırlık konusunda ifadeler çelişebilir. Size en uygun olan görüşü seçin.

-Liseye yeni başladıysanız veya lisedeyseniz her branşın hocasından o ders için ayrı tavsiye alın. Zararı olmaz, yararı çok olur.

-Sevdiğiniz hobileriniz olsun. Bunu herkes söyler, fakat ancak uygulayanlar faydasını görür.

Deneyip görmenizi tavsiye ederim.

-Sözel dersleri ses kaydına alarak, kitapla çalışamadığınız zamanlarda dinleyebilirsiniz. Yatmadan önce dinlerseniz kalıcı olur. Ama uyurken o kulaklıkları çıkarın derim :)

-Tıp okumayı düşünüyorsanız, hayat boyu çalışmanız gerektiğini unutmayın. Her komite bana bir LYS gibi geliyor. Onun için bununla barışıp yaşamayı öğrenmek, sınavı bir düşman gibi görmemek sizin lehinize olacak.

-Sınav esnasında rahat olun. Sınav birikimi ölçer. Çalışırken zaten elinizden geleni yaptınız. Geriye kalan sadece bunları kağıda dökmek.

-Zamanınızı iyi yönetin, her dakikanın kıymetini bilin.

-Arkadaşlarınızı iyi seçin.
-Sınavı iyi tanıyın; hangi dersin ne kadar puan getirdiğini, sınav stratejilerini iyi öğrenin.
-Yapamadığınız şeylere üzülmek yerine yapabilmek için uğraşın.

Son olarak, asla sınavı kendinizden büyük görmeyin. Önemli olan sizsiniz.  

Sorularınız, tavsiyeleriniz, olumlu veya olumsuz eleştirileriniz için aşağıya yorum bırakabilirsiniz.

İyi çalışmalar :)