30 Temmuz 2018 Pazartesi

Prof. Karatay'ın Görüşleri Hakkında Söylenmemiş Her Şey

Ülkemizin en büyük sorunu bence ne şeker ne de Canan Karatay. Bence en büyük sorunumuz, bilgiye "taraftar bakış açısı" ile yaklaşmak, yani okumamak, araştırmamak ve öğrenilen bilgileri akıl süzgecinden geçirmemek...

Yazım size bir tıp öğrencisine göre "iddialı" gelebilir. Ama size şunu garanti ediyorum ki, bu yazıyı gerçekten eleştirel bir bakış açısı ile yazıyorum. Amacım ne kimseyi aklamak, ne de kimseyi karalamak. Amacım sadece sizleri biraz olsun "düşünmeye" sevk etmek...

Öncelikle şunu da belirteyim. Ben beslenme ve diyet uzmanlarının aldıkları eğitime oldukça saygı duyuyorum. Tıp fakültesinde şuan almakta olduğumuz eğitim "besinler üzerine" değil. Dolayısıyla bu konuda bir şey öğrenmek istediğimde soracağım soruyu beslenme ve diyetetik okuyan; aldığı eğitime, bu konudaki bilincine güvendiğim bir arkadaşıma yöneltiyorum.(Sonuçta ona da bu alanda uzman hocaları öğretiyor) Hatta beslenme ile ilgili tavsiyelerini soruyorum, öğün önerileri alıyorum ve söylediklerine çok önem veriyorum.

Yani besin denildiğinde, öncelikle bir doktora değil bir beslenme uzmanına kulak vermeyi tercih eden biriyim.

Ancak...

Bu benim beslenme konusunda hiçbir şey araştırmayacağım, hiçbir şey okumayacağım anlamına gelmiyor. Özellikle de bir tıp öğrencisi olarak, Amerika'da çift dalda uzmanlığı olan bir profesörün, Türkiye'deki onlarca uzman doktorun ve beslenme uzmanının dahil olduğu bir "tartışmaya" kendi bakış açımı geliştirebilmek amacıyla Karatay'ın kitabını okudum... Önce bir dinleyelim dedim,
 "Kim, ne diyor?

Kitabını okuduğumda, Karatay'ın açıklamalarını, bir tıp öğrencisi olarak oldukça mantıklı bulduğumu  söyleyebilirim. Evet, eleştiriye açık; çünkü ezber bozan bilgiler veriyor. Evet, tıpta "guideline" dediğimiz klavuzlara meydan okuyor. Okuyabilir. Çünkü o bir bilim insanı.

 Ancak bu bilgileri kafasından uydurmuyor. Her "iddiasının" bir referansı var! Dolayısıyla, Karatay'ı "yargısız infaz" etmeden herkesi önce kitaplarını, sonra referans makalelerini okumaya davet ediyorum.

Temelde bu yazımda değinmek istediğim, insanların kafasını karıştıran  3 konu var. Birincisi, Karatay diyeti, ikincisi ilaç firmaları konusu, üçüncüsüyse şeker yükleme testi.

Karatay diyetine, vücudun mekanizması fizyolojisi ve biyokimyası konusunda eğitim almış biri olarak bakışım öncelikle olumlu. Ancak burada da ak-kara psikolojisine girmediğimi bilmenizi isterim. Besinlerle ilgili bu süreçte farklı kaynakları, farklı diyet - daha doğrusu beslenme- tiplerini de araştırdım. Ve bu konuda,  (halk adına bir sonuca varmaktan bahsetmiyorum) kendi adıma vardığım sonuç şu oldu:

Elbette Karatay'ın bahsettiği doğal besinlerden oluşan, doğal yağlar ve doğal proteinlerin bir arada alınması paketli yiyeceklerin sıfıra indirilmesi oldukça mantıklı. Ancak burada eleştirel yaklaştığım açı şu: biz bu doğal yiyeceklere erişme konusunda yeterli imkanlara sahip değiliz. Ben örneğin Ankara'da yaşayan bir öğrenci olarak, doğal tavuk yumurtasını bir yerlerden buldum diyelim, ama paketlenmemiş sütü nereden bulacağım? Diyelim sütü buldum, yoğurdu mayaladım. Organik domatesi nereden bulacağım? Hadi diyelim ben buldum, 79 milyon insan nereden bulacak?

Dolayısıyla diyetin tam kurallarına uygun şekilde sürdürülebilirliği zor diye düşünüyorum. Eleştirim bu, ancak "Doğalıyla Karatay'ın önerdiği şekilde beslensek sağlıklı olur muyuz?" okuduklarım üzerine, kanaatimce oluruz. Ama dediğim gibi, gerçekçi olursak o kadar doğal beslenmemiz çok mümkün görünmüyor. 

Gelelim ikincisine. İlaç firmaları konusu. Öncelikle, ilaç "gerçekten ihtiyacı olan" hasta için yani doğru zaman doğru endikasyon ve doğru dozda kullanıldığında dünyanın en hayati şeyidir. Unutmayalım ki kolesterol ilacını da antibiyotiği de üreten ilaç firmaları. Dolayısıyla ben ilaç firmalarını ve ilaçların hepsini birden karalamadan önce insanlara bunu hatırlatmak istiyorum. Ancak şunu biliyoruz ki, bu da işin içine para giren bir sektör. Ve burada da insan faktörü devreye giriyor... Bu konuda çok acı oyunlar döndüğüne inanmama rağmen para, vicdan, insan üçlemesine burada bir es verip içinde yaşadığımız dünyaya bir bakalım diyorum. Bildiğimiz gibi dünyamız şuan insan kapasitesini besin anlamında doğal yollarla şu halde kaldırmayacak durumda. Bu gerekçeden de yola çıkılarak, tükettiğimiz besinlerde genetik değişiklikler yapılıyor veya sonucu sağlığa zararlı olacak şekilde işleniyor. En çok yediğimiz şeye, ekmeğe bir bakalım. Beyaz undan yapılan ekmekten bahsediyorum. Beyaz un, rafinasyon işlemleriyle üretiliyor. Bu işlemler esnasında mineral ve vitaminden zengin kısmı ayrıştırılıyor. Geriye buğdayın dörtte üçünü oluşturan, endosperm denilen, nişasta karbonhidrat yüklü, posadan vitaminden ve mineralden fakir kısmı kalıyor.

Yani, eğer ortalama bir Türk insanı gibi besleniyorsanız, evinize ekmek giriyorsa  doğal beslendiğinizi iddia edemezsiniz. 

Dolayısıyla da,  Karatay "Statin ilaç firmalarının bir oyunu" dediğinde, kullandığınız ilacı bir kenara atmadan önce bunu Karatay'ın sarf ettiği tüm cümlelerin bağlamında değerlendirmeniz gerekir!

Dediğim gibi ben insanlık üzerinde çok büyük besin oyunları oynandığına inanan bir kişiyim. Bu nedenle Prof. Dr. Canan Karatay'a öncelikle cesaretinden ötürü büyük saygı duyuyorum. Halkımızın bu konuya ilgi göstermesini de oldukça haklı buluyorum. Ancak unutmayalım, Karatay'ın dediği şekilde sağlıklı olmamız için onun dediği şekilde beslenmemiz gerekiyor... Ama biz böyle beslenmiyoruz, beslenemiyoruz! Hal böyle olunca bu durumu bütünüyle değerlendirmeyen bir insan, televizyonda gördüğü "tereyağı yiyerek kalp hastalıklarından korunun" sözünü duyup, marketten X markasının bir sürü işlemden geçirdiği paketli tereyağını alıp yiyor... Sonra da sağlıklı beslendiğini sanıyor...

Daha da ilerisinde, kullanması gereken ilaçları kullanmayan kalp hastaları var. Bunun yüzünden hayatını kaybeden... Yine sebep aynı. Eksik bilgi, eksik uygulama.

Peki halk ne yapsın?

Bence burada tıp eğitimi almamış insanların kafasının karışması çok doğal. Tıp dışında bir kişinin, bunca bilginin içinde yüzüp "doğruya" erişmesi mümkün değil. Dolayısıyla burada devreye uzmanlar giriyor! Bildiğiniz gibi Prof. Karatay'ı televizyonda sıkça görüyoruz. Ancak dünyadaki tek profesör Karatay değil ki... :( Bu durumu farklı açılardan da değerlendirecek, Türkiye'de olup bitenle ve tıbbi bakış açısıyla sentezleyip tartışabilecek çok kıymetli hocalarımız var... Ben bu hocalarımıza da söz hakkı verilmesi gerektiğini veya onların bu söz hakkını alması gerektiğine inanıyorum.

Toparlayacak olursak ilaç konusunda, özet düşüncem şu: Doğal yaşamda bunca ilaca ihtiyaç yoktur, ama biz doğal yaşamıyoruz. Dolayısıyla ihtiyacımız olduğunda, hastalığımızı takip eden, aklı hür vicdanı hür her hekim tarafından reçete edilen ilaçların kullanılması gerektiğine tüm tıp bilgimle inanıyorum.

Peki hekime nasıl güveneceğiz? Bir hekime, hasta olarak başvuruyorsak güveneceğiz. 

Güvenmediğimiz hekime de gitmeyeceğiz. Böylelikle güven sorunu bizdeyse onun kıymetli zamanını almamış oluruz, bu güveni hak etmiyorsa da kendimizi yormamış oluruz.

Ve üçüncü konumuz...

Gebelerde şeker yükleme testi. Aslında burada da aynı mantık geçerli. Karatay'ın bahsettiği yüzde yüz doğal yağ, doğal protein ile, organik yiyeceklerle beslenen, hiç şeker tüketmeyen bir gebe için şeker yükleme testi, karı ve zararlarıyla değerlendirilmeli elbette... Ama böyle bir gebe var mı Türkiye'de? Varsa dediğim gibi yine tek başına değerlendirilebilir. Ancak bir Türk insanı olarak toplumumuza baktığımda, normalde şeker tüketen, hatta gebe olduğunda canı çekiyor diye her canının istediğini yiyen insanlar görüyorum...

Size bu konuda çok çarpıcı ve somut bir örnek vereceğim. Bu konu 2015 senesinden beri tartışılıyor biliyorsunuz ve ben de o dönemden beri tıp fakültesinde okuyorum. Dolayısıyla bunları o zaman da sorguluyordum. Bir gün mutfakta kek yaparken, gündemde olan bu konu aklıma geldi. Baktım, kekin içine ne kadar da şeker koyuyorum... Düşündüm: "E bu keki Türkiye'de yaşayan, ortalama beslenme alışkanlığına sahip bir gebe zaten yer..." 

Bilmeyenler için: şeker yükleme testi iki şekilde yapılabilir. 75 gr veya  50 gr ve sonrasında gerekli durumda 100 gr şekilde.

200 ml çikolatalı sütte ne kadar şeker var biliyor musunuz? 15 küp şeker, yani 75 gr.

Yani... Bir gebe o sütü içiyor ise (ki gördüğüm kadarıyla içiyor) , bu durumda tarama testine "şeker almak istemiyorum" diye karşı çıkması pek mantıklı olmaz...

Zira bu testi yaptırmadığınızda gebelikte şeker hastalığının meydana getirebileceği her türlü riski kabul etmiş oluyorsunuz! Bu riskler ise şöyle: gebelik hipertansiyonu, erken doğum, düşük, bebekte oluşabilecek bir çok gelişimsel anomali, bu gelişimsel anomalilerden dolayı doğum esnasında gelişen komplikasyonlar, bebeğin kaybedilmesi...

Yani burada da özetle, bir tıp öğrencisi olarak görüşüm toplumumuz göz önüne alındığında bu testi yaptırmanın size sağladığı fayda, muhtemel zararından çok daha fazla.

Ancak unutulmamalıdır ki...

Prof. Dr. Canan Karatay bir bilim insanıdır.

Görüşünü önce okursunuz, katılırsınız veya katılmazsınız. Ancak katılırsanız sebebini, katılmazsanız da yine sebebini açıklamanız gerekir. Dolayısıyla bu konuda yorum yapan kişilerin öncelikle bu şekilde olaya yaklaşması gerektiği kanaatindeyim. Bugün önümüzde, bir hukuki sürecin sonucu var: 15 günlük meslekten men cezası. Bu kararı yargılayacak hukuki statüde değilim. Dolayısıyla uygunluğu hakkında boş görüş beyan etmeyeceğim. Ancak aklı hür vicdanı hür bir birey olarak, bir bilim insanına 15 günlüğüne meslekten men cezası verilerek halk sağlığının korunabileceğine şahsen inanmıyorum. Başta belirttiğim gibi, alanında uzman çok kıymetli hocalarımız var. Eleştirel yaklaşımla bu konuda halkı gerekçeleriyle bilgilendirseler ben hem bir öğrenci olarak hem bir vatandaş olarak kendilerine oldukça müteşekkir olurum.


Yani...

1.  "Karatay Diyeti" yapacağım diye her gün marketten aldığınız tereyağı ve market yumurtası ile beslenip, vücudunuzun metabolik dengesini bu yöne değiştirmeden önce bir düşünün derim.

2. Yıllarca bunun eğitimini almış,  hasta olduğunuzda kapısını çaldığınız hekimlerin size reçete ettiği ilaçları kullanmamazlık yapmadan önce bir düşünün derim

3. Kekleri börekleri yedikten sonra, sizin aylarca gebelik takibinizi yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı hekimin onca yıllık eğitimini hiçe sayıp, sizi zehirliyormuşçasına ona güvenmeyip, tarama testini reddetmeden önce bir düşünün derim.

4. İç hastalıkları ve kardiyoloji olmak üzere iki dalda uzmanlığı olan, bu mesleği yıllarca icra etmiş, 7 tane kitap yazmış bir profesör hakkında; taşlarcasına, dalga geçercesine yorum yapmadan önce

ve metabolik hastalıklar ile yediğimiz besinlerin ilişkisi bu kadar aşikar iken bir iç hastalıkları uzmanına "kendi alanınla ilgilen" demeden önce bu konudaki bilgi seviyeniz üzerine bir düşünün derim.

Bu yazımı sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizin gibi okuyan ve farklı bakış açılarına fırsat veren kişiler sayesinde biraz olsun ileri gidebileceğimize inanıyorum.

Saygılarımla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder